Erhan Çene Bursa Festivali İzlenimleri



 YIKANMAK İSTEMEYEN ÇOCUKLAR *

Büyük bir tarihi mirasın izlerini taşıyan mimari yapısı, benzersiz kültürel öğeleri, birbirinden lezzetli yerel tatları ve eşsiz doğal güzellikleriyle Bursa, 20- 25 Ekim tarihleri arasında on dokuzuncu kez Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali’ne ev sahipliği yaptı.

Assitej Türkiye Merkezi, Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Bursa Kültür Sanat ve Turizm Vakfı’nın işbirliği ile gerçekleştirilen festivalde; 11 ülkeden toplam 18 oyun, 4 atölye çalışması ve 1 sergi yer aldı. Gerek tiyatro salonlarında gerekse de kent meydanında gerçekleştirilen gösterilere büyük bir ilgi gösteren Bursa halkı, bir kez daha birbirinden güzel oyunları izleme fırsatını buldu.  

Festivalin Dikkat Çekenleri

Festivalin en beğenilen oyunlarından biri La Baracca’nın ‘Casa (Ev)’sıydı. 1976’dan beri sadece çocuk tiyatrosu yapan İtalyan topluluk,  basit bir hikâyeyi yalın bir sahneleme biçimiyle seyirciyle buluşturuyordu. İki çocuğun birbirleriyle ilişkisini dramaturjik bir temele oturtan oyun, sadece su borularından oluşan sahne dekorunun adım adım bir yapıya dönüşmesini yaratıcı sahne üstü çözümleriyle süsleyerek ilerliyordu. Çocuklar oyun sonunda biraz da korkarak kurdukları yapının dışına, dış dünyaya adım atarken seyircinin de boğazına bir düğüm atıyorlardı. Oyun bittikten sonra çocuk seyircilerin el ele tutuşturarak sahneye çıkması ise festivalin en güzel görüntülerinden birini oluşturuyordu.

Danimarka’nın köklü tiyatro topluluklarından Batida, güçlü bir sistem eleştirisi içeren oyunlarıyla festivalin konuğu oldu. Kralı yatağında ecel terleri dökmekte olan ülkede tahtın varisi iki prens arasındaki mücadeleyi anlatan oyun, insanoğlunun en önemli içgüdülerinden olan aşk, adalet ve razı olma temalarına odaklanıyordu. Topluluktaki her oyuncunun aynı zamanda iyi birer müzisyen olması, müziğin evrensel dilinin sahne üzerinde kullanılmasına da yardımcı oluyordu. Oyundaki karakterlerin her birinin ayrı bir müzik aletini ayrı soundlarda kullanması, hikâyenin bağlantı yerlerindeki geçişkenliğin müzikle sağlanması ve tüm bunların dramaturjik bir çerçeve içine oturtulması oyundaki çatışmaların, uzlaşmaların ve karakterler arasındaki farklılıkların altını çiziyordu. Dramatik bir anlatıyı epik sahne unsurlarıyla donatan Batida, tercih ettiği bu biçimle çocuklar için yeni sayılabilecek bir estetik deneyim sunuyordu.

30. yılını kutlayan Tiyatro Tempo, repertuar oyunlarından ‘Kar beyaz Tavşan’la festivalin dikkat çeken topluluklarından biri oldu. Haluk Yüce’nin sahne üzerindeki enerjisi, çocuklarla iletişimi ve ‘dürüstlük’ kavramını bir an olsun elden bırakmayan oyunculuk anlayışı genç tiyatrocuların örnek alacağı türdendi. Tüm çocukların evlerine giderken dahi oyunun şarkısını söylemeleri, çocuk tiyatrosunda canlı müzik kullanımının ne kadar önemli olduğunun bir kanıtıydı adeta.

Tiyatro Boğaziçi, ‘gençlik tiyatrosu’ serisinin dördüncü oyunu ‘Lorca’nın Acıklı Güldürüsü’yle seyirciye ünlü yazarla tanışma fırsatını sundu. Sahneleme biçiminin merkezine Lorca’nın yaşam öyküsünden de esinlenerek ‘kukla tiyatrosu’nu yerleştiren grup, tercih ettiği stilize ve grotesk oyunculuk üslubuyla da bunu destekliyordu. Yazarı ve dönemin İspanya’sını en ince detayına kadar tanıtan Tiyatro Boğaziçi, dozajında kullandığı eğlendiricilik unsuruyla da oyunu ‘seyirlik bir ders’ havasına sokuyordu. Lorca’nın hayatından, şiirlerinden ve oyunlarından bölümler içeren oyun; güçlü dramaturjik altyapısı, sahneleme biçiminin özgünlüğü, ülkemiz gündemine dair yaptığı göndermeleri ve sahne üzerindeki oyuncuların enerjisiyle festivale imzasını atan gösterilerden birisiydi.

Festivalin kapanış gününde sahne alan İspanyol topluluk El Patio, seyirciye adeta bir veda hediyesi oldu. A Mano isimli oyun, tiyatronun sahneleme olanaklarının sınırsız olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyordu. Bir seramik çamuru, dört el ve iki coşkulu insanla neler yapılabileceği seyirciyi oldukça şaşırttı. İçerisinde bulunduğu mağazadan kaçıp kurtulmayı amaçlayan minik kahramanın öyküsü, izleyenleri hem güldürdü hem de hüzünlendirdi. Genç topluluk oyunculuktan sahneleme biçimine, öyküden oyun müziklerine kadar mükemmel bir iş çıkartmıştı ortaya.

 

Yeni Bir Çocuk Tiyatrosu’na Doğru

Söz konusu olan tiyatro olunca “iyi” kavramını formülüze etmek de oldukça zorlaşıyor. Buna rağmen izlediğimiz oyunlar bize gösterdi ki; ‘ne’ anlatacağından ziyade ‘nasıl’ anlatacağına odaklanan, çocuğun hayal gücünün sınırlarını zorlayan, estetik bir haz noktası yaratan, çocukların aklına ve duygularına güvenip onlara yorumlama alanı bırakan, oyunculukta dürüstlük kavramını elden bırakmayan, kullanılan sahne üstü öğeleri (müzik, ışık…) belirli bir dramaturjik çerçeve içerisine oturtan, grubun tamamın katıldığı kolektif bir yaratım sürecini içeren oyunlar, çocukla gerçek anlamda bir ilişki kurabilirken gelecekte Çocuk Tiyatro’sunun ne yöne evrilebileceği üzerine de bir fikir sunuyordu.

 

Bu noktaları açmak için gerçekleştirilen; derinlikli oyun analizlerini, toplulukların teatral anlayışlarını, deneyimlerini ve oyun süreçlerini içeren söyleşiler, daha verimli bir festival ortamının yaratılmasına da katkıda bulunuyordu. İzlenilen oyunlarda, yapılan söyleşilerde hem farklı ekollerle tanışıklık fırsatı yakalayan hem de kendi oyunları hakkında geri dönüşler alabilen topluluklar, bu sayede gelişim süreçlerine de katkı sağlıyordu. Bu yönüyle festival, sahne üzerinde çeşitli ‘kafa karışıklıkları’ görülen toplulukların zihinlerinin açılması ve farkındalık yaşamaları açısından çok önemli bir işlevi yerine getiriyordu.

 

Ayrıca festival süresince sağlanan tanışıklıkların ilerleyen zamanlarda sanatsal bir işbirliğine dönüşmesi, festivale başka bir boyut getirecek ve ‘uluslararası’ kavramının altını daha da çizecek diye düşünüyorum.

 

Festival Biterken…

 

Festival bizlere bir kez daha gösterdi ki çocukla sahne arasındaki ilişkinin önündeki en büyük engeli ‘büyükler’ oluşturuyor. Çocukların sürekli sessiz olmalarını isteyen, nerede gülüp nerede alkışlayacaklarına kadar karışan ‘büyükler’; çocukların özgürlük alanını kısıtlayarak tiyatroyu bir ‘baskı aracı’ haline dönüştürüyor. ‘Tiyatroda Uyulması Gereken Kurallar’ listesiyle uyarılan, izledikleri oyundan ‘dersler’ çıkarması ve bunları bir ödev halinde sunması istenen çocukların ise kimseyi dinlemeye niyeti yok gibi görünüyor. Böylelikle tüm engellemelere rağmen dilediklerini yapmakta ısrar eden, oyuna dair eleştirilerini dile getirmekten çekinmeyen dünyanın ‘en dürüst’ seyircilerinden öğreneceğimiz çok şey olduğunu, biz de bu festivalde bir kez daha görmüş oluyoruz.

 

Son olarak; festivalde emeği geçen, misafirlerinin her sorunuyla anında ilgilenen festival sorumlularına ve Bursa seyircisine; sanat kurumlarının birer birer kapatıldığı çeşitli baskılar altına alınmaya çalışıldığı günümüz Türkiye’sinde ısrarla tiyatro yapmaya çalışan, Ünsal Oskay Hocamızın tabiriyle ülkemizin ‘yıkanmak istemeyen çocuklar’ına çok teşekkürler. Dünya sizlerle güzel…  

*:Ünsal Oskay

ERHAN ÇENE                                


11.11.2014