April Festival 2014 Danimarka Raporu/Başak Gürer


April Festival 2014 Danimarka Raporu/Başak Gürer

30 Mart- 6 Nisan tarihleri arasında Danimarka’nın batısında Holstebro kentinde gerçekleşen April festival 2014’e Tiyatro Bereze ekibinden ASSITEJ Türkiye Merkezi üyesi  Firuze Engin ile Assitej Türkiye Merkezi  gözlemcisi olarak katılma şansı bulduk. 1971 yılından beri çocuk ve gençler için yapılan bu festivale tanıklık etmek olağanüstü bir deneyimdi. Bu kadar uzun süredir, böylesine geniş kapsamlı bir festival yapmayı başarmak gerçekten hayret uyandırıcı gibi görünebilir ama yerel yönetimlerin desteği olduğu sürece yapılamayacak bir şey değil.

Bir hafta süren festivalde 124 profesyonel tiyatro  grubu, çocuk ve genç seyirci için bu küçücük kentin içine sığdırılmış birçok farklı mekanda perdelerini açtı. 3’ü uluslar arası 121’i ulusal olan gruplar Kukla tiyatrosundan dans tiyatrosuna, fiziksel tiyatrodan müzikal tiyatroya kadar farklı tarzda oyunlar sergiledi. Festivalde toplamda 192 oyun farklı mekan ve zamanlarda seyirciyle buluştu ve tabi 28 farklı ülkeden gelen 118  gözlemci ile birlikte festival daha da renklendi.

Şehrin her yeri ve otobüsle festival afişleri ile süslenmişti. Tüm mağazalar, restoranlar, alış veriş merkezleri festivalin duyurusunu yapıyordu. Kütüphanelerden festival kitapçıklarına, kitap ayraçlarına, kartpostallara ve oyun broşürlerine ücretsiz ulaşabiliyordunuz.

Danimarka hafızalarımdan silinmeyecek deneyimler ve heyecanlar yaşattı bana. İlk deneyimimi Türk Hava Yolları ile yaşadım. Danimarka’ya ulaştığımızda bavulum benimle değildi. O gün yani, 30 Mart Pazar günü, İstanbul Atatürk havaalanında, (sanırım Türkiye’nin de genel havasından etkilenerek) bavulların gittiği bant bozulmuş ve tüm havaalanında bir kaos yaşanmış. Sonuç olarak Danimarka’ya vardığımızda valizim yoktu. Yine de bu kaos ortamı bile heyecanımı bozmaya yetmedi.

İkinci şaşkınlığımı ise festival ofisine varıp, festival ile ilgili bilgilerin olduğu dosyayı bize verdiklerinde yaşadım.  Dosyayı ilk incelediğimizde “ne kadar çok oyun var”,”bütün bu oyunları nasıl izleyeceğim” diye düşündüm o an hepsini izlemenin mümkün olmadığını anladım. Ama nerden başlamalı, nasıl karar vermeliydi hangi oyunu izleyeceğimize. Oyunların açıklamalarını okuduğumuzda konuları ilginç gelenleri işaretledik. Sonra katılımcılar için bir program hazırladıklarını gördük. Pazartesinden, cumaya kadar, festival yurt içinden ve yurt dışından gelen konuklar için üç oyundan oluşan üç farklı tur hazırlamıştı. İlk oyun sabah 9.30 da ikincisi 10.30 da üçüncüsü ise 13.00 deydi. Dört gün boyunca katılımcılar için seçilmiş bu özel turlara katıldık ve bir çoğunda doğru tercih yaptık. Tabi gitmeden önce bu deneyimi daha önce yaşamış arkadaşlarımızdan edindiğimiz bilgiler doğrultusunda oyun seçimlerinde doğru adımlar attığımızı düşünüyorum.

Sabah yapılan bu turlar kreşlerde oluyordu. Danimarkalı çocuklarla oyun izlemek çok keyifliydi. Biz dili anlamadan sadece uyuma, fikirlere, müziğin yarattığı atmosfere,kuklaysa oynatıma, kuklanın işlevselliğine dikkat ederken onlar masalın, hikayenin  içine kendilerini çoktan kaptırmış, hikayedeki esprileri yakalayıp kahkahalarla gülüyorlardı. Bazen onların oyun izleyişine takılıyordum o kadar büyülenmiş görünüyorlardı ki bu işi neden meslek olarak seçtiğimi bir kez daha bana hatırlattılar.

Sahnede dans eden, oynayan, oynatan herkese özel bir ilgi ve saygı duyuyorlardı. Onu önemsediklerini gösteriyorlardı. Bir oyuncu olarak bunu anlamak ne kadar değerli… Çocuklar oyunu alkışlıyor. Alkışlamayı biliyor bu çocuklar, onlara oyunun nasıl izlenmesi gerektiği anlatılmıyor yada oyundan önce dakikalarca tiyatroda nasıl davranılması gerektiği açıklanmıyor. Çünkü öğretmenleri de, anne babaları da en az onlar kadar ilgiyle ve heyecanla izliyor oyunları. Çocuk bir yetişkinle oyundan aynı keyfi almanın tadını çıkartıyor. Belkide biryetişkin çocuk gibi hissetme fırsatı buluyor. 

Okullarda hafta içi sergilenen oyunlar Cuma gününden itibaren şehrin dört bir yanına yayılmış olan okullarda, spor salonlarında, kütüphanelerde,  tiyatro ve konser salonlarında sergilenmeye başlandı. Böylece okul yetkilileri oyunları izleyip, bilgi edinip önümüzdeki sezon için tiyatro grupları ile anlaşma sağlayabilecekler. Kurdukları bu sistemin iyi çalıştığını düşünüyorum.  Hemen hemen her oyun doluydu ve bazen ücretsiz olmasına rağmen bilet almak şarttı. Buda üçüncü şaşkınlığıma neden oldu. Nasıl olurda bu kadar küçük bir şehirde bu kadar çok seyirci bulunabiliyordu?

Oyun izlemekten yorgun düştüğümüz zamanlarda imdadımıza bizim için hazırlanmış etkinlikler, partiler, yemekler ve geziler yetişti. Bu kadar yoğun temponun içinde festival ekibi bizler için hazırladığı organizasyonlarla bir haftalık Danimarka maceramızı daha da inanılmaz ve keyifli kıldı.

Bir maceraydı benim için, harika oyunlar izleme fırsatı buldum. Mesleğine saygı duyan ve mesleğinin hakkını veren sanatçılarla tanışma şansı yakaladım.  O müthiş sanatçıların egolarından nasıl arındığını ve her birinin önce insan olduğuna şahit oldum. Buda dördüncü şokum oldu. Buradaki aktörlerler, müzisyenler, yazarlar, eleştirmenler, yönetmenler gerçek değillermiş gibiydi. Olması gereken bu olmasına rağmen.

Ve kaldığımız yer… Odin Tiyatrosunda kaldık. Burayı duymuştum, kitaplarda okumuştum. Bazen kitaplarda okuduğunuz şeyler her ne kadar gerçeksede gerçek dışı geliyor insana. Heyecan vericiydi. Belki Eugenio Barba’yı görür onunla tanışma fırsatı bulurum diyordum ki bir akşam Odin Tiyatrosunda izlediğimiz oyundan sonra, odamın önünde onu gördüm ve bana elini uzattı, adımı sordu. Ben o kadar heyecanlandım ki ne diyeceğimi bilemedim sonra zar zorda olsa adımı söyledim. Oda diğer sanatçılar gibiydi kendinden emin ve rahattı. Sonuçta onun evine misafirliğe gelmiştik. Orası bir evdi. İnsanlar yaşıyor, yemek yiyor ve çalışıyorlardı. Eski bir ahırdan yapılmış tiyatro salonu,çalışma alanı, okuldu. Sanki kendi evimdeymiş gibi hissettim ve nedenini sonradan anladım, meğer bizim kaldığımız oda Grotowski’nin odasıymış.

Yorucu ama bir o kadar da keyifle geçen Danimarka’daki bir haftadan sonra Ankara’ya döndüğümde. Anılarımı, hatıralarımı ve deneyimlerimi aklımdan geçirdiğim zaman orada olmanın tadına doyamadığımı, ne kadar dolduğumu ve ne kadar daha dolmam gerektiğini farkettim.  Böylesine profesyonel bir festivalin parçası olmak harikaydı. Dünyanın bir çok yerinden gelen tiyatro sanatçılarının deneyimlerini paylaşmak, anlamak ve ilişki kurmak bakış açısı kazanmak anlamında iyi bir başlangıç diye düşünüyorum.


20.08.2014